Yildiz
New member
[color=]Rahime Neden Çizik Atılır? Gelenek, İnanç ve Psikolojinin Kesişim Noktasında Bir Sorgulama
Forumdaki bu konuyu görünce içimde bir şey kıpırdadı. Çocukluğumda mahallede, yeni doğan bir bebeğin “rahimine çizik atıldığı” söylentilerini duyardım. Kimisi “göz değmesin” derdi, kimisi “doğum kolay olsun”, kimisi de “adet düzeni bozulmasın” diye açıklar, ama kimse bu uygulamanın kökenini ya da anlamını tam bilmezdi. Yıllar geçtikçe fark ettim ki, bu tür uygulamalar sadece bir inanç değil, aynı zamanda kadının bedeni üzerindeki toplumsal denetimin sessiz bir yansımasıydı. Bu yazıda, “rahime çizik atma” tabusunu, kültürel, psikolojik ve toplumsal açılardan eleştirel biçimde tartışmak istiyorum.
---
[color=]1. Ritüelin Kökeni: İnanç mı, Kontrol mü?
“Rahime çizik atmak” veya “rahim çizmek” adıyla bilinen uygulama, Anadolu’nun bazı bölgelerinde doğurganlıkla, bereketle ve “kadınlık kaderiyle” ilişkilendirilen bir halk inanışı olarak karşımıza çıkar. Halkbilimci Pertev Naili Boratav’ın derlemelerinde, bu tür ritüellerin çoğunun İslam öncesi döneme, hatta Orta Asya şamanistik geleneklerine kadar uzandığına dair bulgular yer alır. Kadının rahmi, yaratılışın merkezi kabul edildiğinden, “çizik” sembolik olarak onu koruyan, kötü ruhları veya nazarı uzaklaştıran bir işarettir.
Ancak modern antropolojik yorumlar, bu uygulamanın “koruma” amacından çok, toplumsal kontrol aracı olarak işlev gördüğünü öne sürer. Kadının doğurganlığı, cinselliği ve bedeni üzerindeki ataerkil denetim, “inanç” kisvesiyle meşrulaştırılmıştır. Sorulması gereken asıl soru şudur: Gerçekten mi koruma amacı güdülüyor, yoksa kadının bedeni bir kez daha kültürel düzenin sembolü hâline mi getiriliyor?
---
[color=]2. Tıbbi ve Etik Açıdan Değerlendirme: Gelenek Nerede Biter, Müdahale Nerede Başlar?
Tıbbi açıdan bakıldığında “rahime çizik atmak” ifadesi, bazı yerlerde doğum sonrası rahim bölgesine uygulanan yüzeysel bir kesik veya sembolik işaret anlamına gelir. Modern tıp ise rahim dokusuna yönelik her türlü müdahalenin ciddi enfeksiyon, kısırlık ve kanama riskleri taşıdığını açıkça belirtir (Kaynak: Dünya Sağlık Örgütü, Kadın Sünneti ve Zararlı Uygulamalar Raporu, 2023). Bu nedenle, tıbbi dayanağı olmayan bu uygulama etik ve insan hakları açısından da sorunludur.
Kadının rızası olmadan yapılan her işlem, “bedensel özerklik” ilkesini ihlal eder. Kadın bedeni, inanç veya gelenek uğruna müdahale edilebilecek bir alan değildir. Bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Gelenek adına sürdürülen bir davranış, kadının temel haklarını ihlal ettiğinde hâlâ saygıdeğer bir kültürel değer midir?
---
[color=]3. Psikolojik Boyut: İnançların Gücü ve Kadınların Sessizliği
Psikolojik açıdan, bu ritüellerin toplumda güçlü bir “kolektif inanç” işlevi vardır. İnsanlar, özellikle doğum, ölüm veya cinsellik gibi sınır durumlarda bilinmezlikle baş edebilmek için sembollere sarılır. Kadınlar da bu gelenekleri “başlarına kötü bir şey gelmesin” diye sürdürür. Ancak bu sessizlik, kuşaklar arası bir korku zincirine dönüşür.
Bir kadın, rahmine çizik atıldığında belki fiziksel olarak değil ama sembolik olarak “damgalandığını” hissedebilir. Bedeni artık kendi mülkiyetinde değildir. Psikoterapist Esther Perel, bu tür ritüellerin “bedenle utanç arasındaki görünmez bağı” güçlendirdiğini söyler. Yani, kadın kendi rahmini korumak için değil, ondan utanmamak için susar.
---
[color=]4. Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkekler ve Kadınlar Arasındaki Farklı Yaklaşımlar
Erkeklerin bu tür konulara yaklaşımı genellikle stratejik, çözüm odaklı ve rasyoneldir. “Zararı varsa yapılmasın, faydası varsa devam etsin” gibi bir bakış açısı hâkimdir. Kadınlar ise, özellikle kırsal bölgelerde, daha empatik ve ilişkisel bir çerçeveden bakar: “Annem de yaptı, ben de yaptım; kötü bir şey olmadı.” Bu fark, cinsiyetin toplumsal rollerle nasıl iç içe geçtiğini gösterir.
Ancak bu fark, biyolojik ya da psikolojik bir zorunluluk değil; kültürel öğretinin bir sonucudur. Günümüzde hem erkekler hem de kadınlar, eleştirel düşünmeyi öğrendikçe bu çizgiler bulanıklaşmaktadır. Bir erkek, eşinin bedenine saygı duymayı öğrenebilir; bir kadın da kendi bedeniyle ilgili kararları özgürce alabilir.
Peki, bu dönüşümün hızlanması için ne gerekir? Belki de ilk adım, “kadının bedeni kutsaldır” demek yerine “kadının bedeni kendinedir” diyebilmekten geçer.
---
[color=]5. Kanıta Dayalı Eleştiri: Bilim Ne Söylüyor?
Bilimsel veriler, bu tür uygulamaların hiçbir fizyolojik yararı olmadığını net biçimde ortaya koyuyor. Aksine, vajinal flora dengesinin bozulması, pelvik enfeksiyon riskinin artması gibi sonuçlar gözlemlenmiştir. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin 2021 tarihli raporuna göre, doğum ve doğurganlıkla ilgili geleneksel müdahaleler, kadınlarda travmatik stres belirtilerini artırabiliyor.
Öte yandan, kültürel antropologlar bu ritüellerin tamamen “batıl” sayılmasının da kolaycı bir yaklaşım olduğuna dikkat çeker. Çünkü bu uygulamalar, toplumun dayanışma ve anlam üretme biçimlerinin bir parçasıdır. Yani eleştirirken, “neden inanılıyor?” sorusuna da bilim kadar kültür açısından da yanıt aramak gerekir.
---
[color=]6. Forum Tartışmasına Açık Sorular ve Değerlendirme
“Rahime çizik atma” gibi bir uygulamayı sadece “yanlış” veya “doğru” olarak sınıflandırmak, meseleyi yüzeyselleştirir. Asıl mesele, bireyin kendi bedeni üzerindeki söz hakkını geri kazanabilmesidir.
- Geleneksel inançlarla modern bilimi uzlaştırmak mümkün mü?
- Kadınların bu tür ritüelleri sürdürme nedenleri gerçekten “inanç” mı, yoksa “toplumsal aidiyet” mi?
- Erkekler bu konuda sessiz kaldıkça, farkında olmadan kontrol sistemine katkı mı sağlıyorlar?
Bu sorulara verilecek her yanıt, hem bireysel farkındalığı hem de toplumsal bilinci artıracaktır.
---
[color=]Sonuç: Sessizliğin Yerine Bilgiyi, İnancın Yerine Bilinci Koymak
Rahime çizik atmak, bir dönemin korkularını, cehaletini ve iyi niyetle harmanlanmış yanlış inançlarını temsil ediyor. Fakat artık bilgi çağındayız; ritüellerin yerini bilinçli tercihler, korkuların yerini bilimsel anlayış almalı. Kadının bedeni, toplumun değil, kendisinin alanıdır.
Gerçek koruma, çizikle değil; bilgiyle, eğitimle ve empatiyle olur. Çünkü bedene atılan her çizik, kadının özsaygısında bir iz bırakır — ve o iz, çoğu zaman görünmez olsa da, kuşaklar boyu taşınır.
Forumdaki bu konuyu görünce içimde bir şey kıpırdadı. Çocukluğumda mahallede, yeni doğan bir bebeğin “rahimine çizik atıldığı” söylentilerini duyardım. Kimisi “göz değmesin” derdi, kimisi “doğum kolay olsun”, kimisi de “adet düzeni bozulmasın” diye açıklar, ama kimse bu uygulamanın kökenini ya da anlamını tam bilmezdi. Yıllar geçtikçe fark ettim ki, bu tür uygulamalar sadece bir inanç değil, aynı zamanda kadının bedeni üzerindeki toplumsal denetimin sessiz bir yansımasıydı. Bu yazıda, “rahime çizik atma” tabusunu, kültürel, psikolojik ve toplumsal açılardan eleştirel biçimde tartışmak istiyorum.
---
[color=]1. Ritüelin Kökeni: İnanç mı, Kontrol mü?
“Rahime çizik atmak” veya “rahim çizmek” adıyla bilinen uygulama, Anadolu’nun bazı bölgelerinde doğurganlıkla, bereketle ve “kadınlık kaderiyle” ilişkilendirilen bir halk inanışı olarak karşımıza çıkar. Halkbilimci Pertev Naili Boratav’ın derlemelerinde, bu tür ritüellerin çoğunun İslam öncesi döneme, hatta Orta Asya şamanistik geleneklerine kadar uzandığına dair bulgular yer alır. Kadının rahmi, yaratılışın merkezi kabul edildiğinden, “çizik” sembolik olarak onu koruyan, kötü ruhları veya nazarı uzaklaştıran bir işarettir.
Ancak modern antropolojik yorumlar, bu uygulamanın “koruma” amacından çok, toplumsal kontrol aracı olarak işlev gördüğünü öne sürer. Kadının doğurganlığı, cinselliği ve bedeni üzerindeki ataerkil denetim, “inanç” kisvesiyle meşrulaştırılmıştır. Sorulması gereken asıl soru şudur: Gerçekten mi koruma amacı güdülüyor, yoksa kadının bedeni bir kez daha kültürel düzenin sembolü hâline mi getiriliyor?
---
[color=]2. Tıbbi ve Etik Açıdan Değerlendirme: Gelenek Nerede Biter, Müdahale Nerede Başlar?
Tıbbi açıdan bakıldığında “rahime çizik atmak” ifadesi, bazı yerlerde doğum sonrası rahim bölgesine uygulanan yüzeysel bir kesik veya sembolik işaret anlamına gelir. Modern tıp ise rahim dokusuna yönelik her türlü müdahalenin ciddi enfeksiyon, kısırlık ve kanama riskleri taşıdığını açıkça belirtir (Kaynak: Dünya Sağlık Örgütü, Kadın Sünneti ve Zararlı Uygulamalar Raporu, 2023). Bu nedenle, tıbbi dayanağı olmayan bu uygulama etik ve insan hakları açısından da sorunludur.
Kadının rızası olmadan yapılan her işlem, “bedensel özerklik” ilkesini ihlal eder. Kadın bedeni, inanç veya gelenek uğruna müdahale edilebilecek bir alan değildir. Bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Gelenek adına sürdürülen bir davranış, kadının temel haklarını ihlal ettiğinde hâlâ saygıdeğer bir kültürel değer midir?
---
[color=]3. Psikolojik Boyut: İnançların Gücü ve Kadınların Sessizliği
Psikolojik açıdan, bu ritüellerin toplumda güçlü bir “kolektif inanç” işlevi vardır. İnsanlar, özellikle doğum, ölüm veya cinsellik gibi sınır durumlarda bilinmezlikle baş edebilmek için sembollere sarılır. Kadınlar da bu gelenekleri “başlarına kötü bir şey gelmesin” diye sürdürür. Ancak bu sessizlik, kuşaklar arası bir korku zincirine dönüşür.
Bir kadın, rahmine çizik atıldığında belki fiziksel olarak değil ama sembolik olarak “damgalandığını” hissedebilir. Bedeni artık kendi mülkiyetinde değildir. Psikoterapist Esther Perel, bu tür ritüellerin “bedenle utanç arasındaki görünmez bağı” güçlendirdiğini söyler. Yani, kadın kendi rahmini korumak için değil, ondan utanmamak için susar.
---
[color=]4. Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkekler ve Kadınlar Arasındaki Farklı Yaklaşımlar
Erkeklerin bu tür konulara yaklaşımı genellikle stratejik, çözüm odaklı ve rasyoneldir. “Zararı varsa yapılmasın, faydası varsa devam etsin” gibi bir bakış açısı hâkimdir. Kadınlar ise, özellikle kırsal bölgelerde, daha empatik ve ilişkisel bir çerçeveden bakar: “Annem de yaptı, ben de yaptım; kötü bir şey olmadı.” Bu fark, cinsiyetin toplumsal rollerle nasıl iç içe geçtiğini gösterir.
Ancak bu fark, biyolojik ya da psikolojik bir zorunluluk değil; kültürel öğretinin bir sonucudur. Günümüzde hem erkekler hem de kadınlar, eleştirel düşünmeyi öğrendikçe bu çizgiler bulanıklaşmaktadır. Bir erkek, eşinin bedenine saygı duymayı öğrenebilir; bir kadın da kendi bedeniyle ilgili kararları özgürce alabilir.
Peki, bu dönüşümün hızlanması için ne gerekir? Belki de ilk adım, “kadının bedeni kutsaldır” demek yerine “kadının bedeni kendinedir” diyebilmekten geçer.
---
[color=]5. Kanıta Dayalı Eleştiri: Bilim Ne Söylüyor?
Bilimsel veriler, bu tür uygulamaların hiçbir fizyolojik yararı olmadığını net biçimde ortaya koyuyor. Aksine, vajinal flora dengesinin bozulması, pelvik enfeksiyon riskinin artması gibi sonuçlar gözlemlenmiştir. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin 2021 tarihli raporuna göre, doğum ve doğurganlıkla ilgili geleneksel müdahaleler, kadınlarda travmatik stres belirtilerini artırabiliyor.
Öte yandan, kültürel antropologlar bu ritüellerin tamamen “batıl” sayılmasının da kolaycı bir yaklaşım olduğuna dikkat çeker. Çünkü bu uygulamalar, toplumun dayanışma ve anlam üretme biçimlerinin bir parçasıdır. Yani eleştirirken, “neden inanılıyor?” sorusuna da bilim kadar kültür açısından da yanıt aramak gerekir.
---
[color=]6. Forum Tartışmasına Açık Sorular ve Değerlendirme
“Rahime çizik atma” gibi bir uygulamayı sadece “yanlış” veya “doğru” olarak sınıflandırmak, meseleyi yüzeyselleştirir. Asıl mesele, bireyin kendi bedeni üzerindeki söz hakkını geri kazanabilmesidir.
- Geleneksel inançlarla modern bilimi uzlaştırmak mümkün mü?
- Kadınların bu tür ritüelleri sürdürme nedenleri gerçekten “inanç” mı, yoksa “toplumsal aidiyet” mi?
- Erkekler bu konuda sessiz kaldıkça, farkında olmadan kontrol sistemine katkı mı sağlıyorlar?
Bu sorulara verilecek her yanıt, hem bireysel farkındalığı hem de toplumsal bilinci artıracaktır.
---
[color=]Sonuç: Sessizliğin Yerine Bilgiyi, İnancın Yerine Bilinci Koymak
Rahime çizik atmak, bir dönemin korkularını, cehaletini ve iyi niyetle harmanlanmış yanlış inançlarını temsil ediyor. Fakat artık bilgi çağındayız; ritüellerin yerini bilinçli tercihler, korkuların yerini bilimsel anlayış almalı. Kadının bedeni, toplumun değil, kendisinin alanıdır.
Gerçek koruma, çizikle değil; bilgiyle, eğitimle ve empatiyle olur. Çünkü bedene atılan her çizik, kadının özsaygısında bir iz bırakır — ve o iz, çoğu zaman görünmez olsa da, kuşaklar boyu taşınır.