Balayına gitmek caiz mi ?

Yildiz

New member
Balayına Gitmek Caiz mi? Bir Hikâyenin İçinden Bakış

Selam dostlar, bu başlığı açarken aklıma çok eskiden dinlediğim bir hikâye geldi. Hepimiz forumda zaman zaman fetvalar, dini görüşler, kültürel alışkanlıklar üzerine tartışıyoruz. Ama işin içine kalp, duygu ve gerçek hayattan hikâyeler girince mesele bambaşka oluyor. O yüzden bu sefer size bir tartışma değil, bir hikâye getirdim. Belki birlikte okur, üzerine düşünür, sonra da yorumlarınızı paylaşırız.

Hikâye: Düğün Sonrası İlk Yolculuk

Ahmet ve Elif’in düğün günü bitmişti. Gecenin sonunda herkes yorulmuş, davetliler dağılmış, geriye sadece iki genç kalmıştı: artık “karı-koca” olan onlar. Ahmet biraz yorgun, biraz da heyecanlıydı. Bir taraftan evlilik sorumluluğu, diğer taraftan Elif’in gözlerindeki mutluluk onu sarmıştı.

Elif ise içten içe başka bir şey düşünüyordu: “Acaba balayına gitsek mi? Arkadaşlarımın çoğu gitti, yeni bir başlangıç olur, belki güzel anılar biriktiririz.” Ama aynı zamanda tereddütleri de vardı. Çevresinden bazıları, “balayı Hristiyan âdetidir, gitmek doğru olmaz” demişti. Elif’in aklında sorular dolaşıyordu.

Erkeğin Stratejik Hesapları

Ahmet, konuyu duyunca hemen bir hesap yapar gibi oldu. O biraz daha çözüm odaklı ve stratejik bakıyordu meseleye. “Balayına gitmek... Bir tatil, bir yolculuk. İyi hoş ama bunun dini boyutu var mı? Caiz mi değil mi? Eğer yanlışsa, hem ben hem de eşim için sorumluluk doğurur.”

Birkaç dakika düşündü, ardından ekledi:

“Bak Elif, bu işin kökeni önemli. Eğer gerçekten bir başka inancın özel ibadeti veya dini ritüeli ise bizden uzak durmak gerekir. Ama eğer sadece evliliğin ilk günlerinde birlikte bir seyahatse, niyetimiz güzel anılar biriktirmekse bunda bir sakınca görmüyorum. Sonuçta İslam’da tatil yasak değil, seyahat yasak değil. Önemli olan niyet ve sınırları korumak.”

Ahmet’in bu yaklaşımı tamamen stratejik ve mantıksaldı. O, meseleyi bir matematik problemi gibi analiz ediyordu.

Kadının Empatik Yaklaşımı

Elif ise kalbinin sesini dinliyordu. Onun derdi sadece “caiz mi değil mi” sorusundan ibaret değildi. O, evliliklerinin ilk günlerinde birlikte yaşayacakları duyguları, anıları, hisleri düşünüyordu.

“Ahmet,” dedi, “benim niyetim zaten bir başkasının kültürünü taklit etmek değil. Ben sadece seninle ilk günlerimizi daha özel kılmak, ileride çocuklarımıza ‘biz de böyle bir yolculuk yapmıştık’ diyebilmek istiyorum. İnsan bazen sadece birlikte gülmek, yeni yerler görmek ister. Bence dinimiz buna engel değil. Çünkü bizim niyetimiz kötü değil, aksine sevgimizi pekiştirmek.”

Elif’in sözleri biraz duygusal, biraz da ilişkisel boyutta yaklaşıyordu. Onun için mesele sadece kurallar değil, aynı zamanda duygular ve bağların güçlenmesiydi.

Toplumun Fısıldadıkları

İşin ilginç tarafı, Ahmet ve Elif yalnız değillerdi. Çevrelerinde konuya farklı yaklaşan insanlar vardı. Ahmet’in amcası mesela, balayına karşıydı. “Eskiden bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu. Hepimiz evimizde otururduk. Bu yeni modalar hep batıdan geliyor” derdi.

Elif’in kuzeni ise tam tersine, balayını savunuyordu: “Ben eşimle gittim, en güzel hatıralarımız orada oldu. Din, güzelliklere engel değildir ki. Hem seyahat sünnettir. Önemli olan ahlakını korumak, israf etmemek.”

İşte bu ikili sesler, çiftin içinde bulunduğu ikilemi daha da büyütüyordu.

Hikâyenin Dönüm Noktası

Bir akşam oturup bu konuyu ciddi şekilde konuştular. Ahmet, bilgisayarından birkaç fetvayı açtı, farklı hocaların görüşlerini okudu. Kimileri “eğer başka dinlere özenme yoksa, niyet hayırlıysa caizdir” diyordu. Kimileri ise “bizim kültürümüzde olmayan şeyleri taklit etmeyin” diye uyarıyordu.

Elif ise sessizce dinledi, sonra Ahmet’in elini tuttu:

“Bence mesele aslında çok basit. Bizim niyetimiz güzel olursa, Rabbimiz de bizi güzel hatıralarla ödüllendirir. Önemli olan israf yapmamak, dini sorumluluklarımızı ihmal etmemek. Mesela namazlarımızı aksatmayacağız, harama bulaşmayacağız. O zaman bir yolculuğun nesi yanlış olabilir ki?”

Ahmet bu sözlerde bir derinlik buldu. Çünkü Elif sadece duygusal değil, aynı zamanda çözümün de bir parçasını ortaya koymuştu.

Sonuç: Kalpteki Niyet

Sonunda karar verdiler. Balayına gideceklerdi. Ama bunu bir “batı âdeti” olarak değil, kendi hayatlarının başlangıcını güzelleştirmek için yapacaklardı. Gidecekleri yerde dini hassasiyetlerini koruyacak, israfa kaçmayacak, ailelerinden öğrendikleri değerleri yanlarına alacaklardı.

Ahmet’in stratejik planlaması ve Elif’in empatik yaklaşımı birleşince ortaya tatlı bir karar çıktı. Ve onlar, ilk yolculuklarına çıkarken aslında en önemli şeyi öğrenmiş oldular: evlilikte mesele sadece “caiz mi değil mi” sorusunu tartışmak değil, birlikte aynı niyetle yürüyebilmektir.

Forumdaşlara Soru

Şimdi dostlar, bu hikâyeyi buraya yazmamın sebebi sadece duygusal bir anı paylaşmak değil. Gerçekten de bu konu toplumda çok tartışılıyor. Sizce balayı, bir kültürel taklit mi, yoksa masum bir yolculuk mu? Niyet mi belirleyici, yoksa şekil mi?

Kendi hayatınızda ya da çevrenizde böyle örnekler oldu mu? Siz olsaydınız Ahmet gibi daha stratejik mi yaklaşırdınız, yoksa Elif gibi duygusal ve ilişkisel mi bakardınız?

Ben sözü size bırakıyorum, çünkü bu tartışmayı birlikte büyütmek çok daha değerli olacak.